Wednesday, September 30, 2009

Yaş Dönümü Sendromu


25 yaşındaysanız ve mutant değilseniz hayat çok sıkıcı.

Monday, September 28, 2009

Sonbahar ve Yolculuk



Sonbahar mevsimlerin en güzeli.Bitter çikolata kıvamında.Melankolinin verdiği acının bile bir bağımlılığı,güzelliği var.Donmadan hafiften üşümek,hırkaların ortaya çıkışı,rüzgarın savurduğu yapraklar,kahve ve lake of tears eşliğinde yağmuru izlemek şahane.Hava daha erken kararmaya başlar ama günün çoğunda aksamı yaşamayız falan.

Kışı da severim aslında ama kışın başlangıcında hafiften hissettiğim depresif ruh hali kışın ortalarına doğru depresyona sonuna doğru çıldırışa doğru gider hep.Hayır yani sadece ben olsam neyse çevremde hemen hemen herkes benim gibi oluyor deliler birliğini kuru veriyoruz.

Ergenliğim den beri gelenektir şehri terk etme planları yapılır böyle zamanlarda,ben dahil herkes.Ki artık hiç kimse diğerinin ne depresyonunu ne de gitme planlarını ciddiye alıyor.Eskiden duygu sömürüsü için ne pis malzemeymiş,peh.Zaten şimdiye kadar giden de olmadı.

İki gündür elimde takvim gitme planı yapıyorum.Ama bu defa başka,öyle duygusal ergen travması falan değil.1,5 yıldır sadece 5 gün tatil yaptım(seminer için gittiğim şehirler sayılmaz banane),yazı bunala bunala geçirdim,eğer kış başlamadan bir yerlere gitmezsem kışın sonunda gelen çıldırış moduna başında gireceğimden korkuyorum.
Müdürümü de ikna edebilirsem 15 günlüğüne Eskişehir,İzmit ve İstanbul ziyareti yapmayı planlıyorum bakalım.Eski dostları falan görmek iyi gelir umarım.
Düşündüm de sonbahar ve tren yolculuğu da çok yakışır birbirine.Evet evet tren..

Friday, September 25, 2009

İzmir Açılımı

Ilgın Olut'a ait Küfkedisi isimli bir kitap aldım geçenlerde.Hiç eleştirileri okumadan,araştırmadan aldığım bir şeydi.Okudukça ancak liseli romanı olarak olarak değerlendirmeme rağmen yarım bırakmamak adına okumaya devam ettim.
Ama bir bölüm vardı ki sinirlerim zıpladı,tüylerimi kabarttım yan yan sektim sinirden.Neymiş İzmir çürümüş,manevi olarak çoktan yıkılmış ancak sanal bir şehirmiş.Romanda kendi çaplarında geçmişlerinde geride birşey bırakmamak adına kurdukları ufak çaplı çakma çete bile hoş gösterilmiş,uyguladıkları şiddet hak olarak yansıtılmış.Ama zengin erkek avında olan bir hatun kişi yüzünden bütün izmirli kızları fahişe,erkekleri pezevenk olarak göstermiş.Güzel kızların ve yakışıklı erkeklerin kordonda oturup şen şakrak mutlu mesut eğlenmeleri tamamen kılıfmış,arkasında fuhuş dönüyormuş,barda garsonları ikinci sınıf vatandaş olarak gören asalak kızlara sahipmiş te bik bik bik...
Yahu arkadaşım senin anlattığın roman kahramanları anadolunun bağrından kopup gelmiş saf yurdum insanı değil ki,bildiğin İstanbul'un anasını ağlatan her türlü bokun ortasında yaşayan çok zengin iş adamları.
Nasıl olur o kadar girdikleri çıktıkları İstanbul ortamlarında yaşadıkları gördükleri normal olarak görür,kendi şehirlerini eleştirmez,tiksinmezken İzmirimi sincity'e çevirirler zihinlerinde,tiksinirler?Ne hakla?Sanki çarpık ilişkiler,yanlış insanlar başka şehirlerde yokta,İzmirin bütün insanları o şekil.
Ha diyebilirsiniz alt tarafı bir kitap.Sadece bir kitapla bitse bu zihniyet neyse derim ama son zamanlarda bire bir cok fazla duymaya başladım bu tarz düşünceleri.Bir de üstüne üstelik yazar İzmirli.Zaten gavur olarak görülen İzmir için o da katkısını koymuş sağolsun.
Kitabın bir yerinde kotarmaya çalışmış,boyozdur,kumrudur diye ama olmamış.Şu gözlerinin içi gülerek yürüyen iki genç kızın da aşık olmaya hakkı vardı gibisinden bi cümle vardı,tam olarak hatırlamıyorum.Allah razı olsun ya dedim.Sanki potansiyel malız da üzülmüş onların da sevmeye aşık olmaya hakkı var diye.
Nedir bu İzmirli düşmanlığı bilemedim ki.Sevmeyin kardeşim bizi tiksiniyosanız da gelmeyin istemez.Çok ihtiyacımız yok düşmanlığınıza.
İzmirli dediğin insanı bir avuç tikiyle bir tutamazsınız.25 yıldır yaşadığım bu şehirde bir tane bile insan görmedim garsonu ikinci sınıf vatandaş olarak gören.Üst tabakadan diyerek adlandırılacağınız meslek gruplarına mensup tiplerle garsonları sarmaş dolaş kanka modunda görebilirsiniz.
Bir zamanlar taptığı insana kuyruk acısı yüzünden orospu diyen zihniyete aşina değiliz biz bu şehirde ki,bir insan yüzünden tüm şehri yargılayacak aptallıkta da değiliz.
Burada mahalle baskısı yok zaten kimse et peşinde olmadığı için karı karı karı sayıklamalarıyla İzmir'e kız düşürmeye gelen tiplere de hepimiz topluca gıcık oluyoruz.Gece saat 2'de tek başıma korkmadan caddeler de yürüyebiliyorum mesela,arabalar da durmuyor ne iş ne ayak diye düşünerek.Çok normal çünkü burda kadının özgürlüğü.Sokaklarda öpüşen çiftler görünce mutlu oluyoruz biz havanın aşk kokmasından.Sırf sevgilisine sarıldı öptü diye polisler komaya sokacak şekilde dövmeye kalkışmıyor,kalkışamıyor da zaten.Burda insanlar cinselliğini daha özgür yaşıyor evet ama aşık oldukları için yaşıyorlar,para peşinde etlerini pazarlamak için değil.
Her gördüğümüz erkeğe veya kadına potansiyel sevgili gözüyle bakmıyoruz,arkadaşlık ilişkilerimiz cok yoğun ve samimi burda.
Sıcak kanlı oluşumuzun çıkar ilişkisiyle de hiçbir alakası yok.Mesela yemek yediğiniz bir yerde sokaktan geçen bir teyze merak ettiği için yediğiniz yemekle ilgili fikrinizi sorabilir,öyle diğer şehirlerdeki gibi korkulu gözlerle deli ,hırsız damgası yemez.Işık olmayan caddelerde sürücüler diğer sehirlerde olduğu gibi üstünüze üstünüze sürmez arabasını,kibarca yol verir gülümseyerek.
Biz samimiyetimizden mutluyuz siz inanmasanız da olur sayın İzmir düşmanları.Gelmeyin lan ben daha dün kordonda denize karşı dostlarımla rakı balık yaptım şopar amcalarla beraber bağıra çağıra huysuz ve tatlı kadın'ı söyledik eğlendik.Deniz havasını içime çektim,bu şehirde yaşadığım için yüzümde gülümsemeyle döndüm gece yarısı evime tacizsiz tecavüzsüz.
Sanal şehrimiz bize kalsın mutluyuz.

Wednesday, September 23, 2009

Çocuksuz ve Mutlu


Ne zaman durduk yere annem dünyamı cehenneme çevirmeye başlasa anlıyorum ki akrabalarıyla zaman geçirmiş.Hele ki takvim sayfaları bayramı işaret ediyorsa sırtımı kamburlastırıp bütün tüylerimi dikeltiyor ve gelecek saldırının zamananını kestirmeye çalışıyorum. Nedir yahu bu kadınların çocuklarını yarıştırma hevesi?Eskiden okul,sınav,el becerileri vs karşılaştırılırdı,simdi ise evlenip evlenmediği,çocuk sahibi olup olmadığı masaya yatırılıyor.Bu bayram ailemizi şenlendiren konu doğal olarakta evlilikti.Herkes torun büyütürken ben sizin kedinizi büyütüyorum serzenişleri içerisinde bulunması yetmiyormuş gibi,ablamla beraber bir kaç defa da aile dostlarına bunlara uygun koca bulun derken bastık. Yahu pazardan karpuz mu seçiyoruz allasen?Eskiden erkek arkadas kavramımıza katlanamayan aile bireyleri simdi erkeğin iyisi kötüsü olmaz,armudun sapı üzümün çöpü derken evde kaldınız moduna girmeye başladılar.Yahu hani armut üzüm nerde?Özellikle "sap" ve çöp dışında bir şey göremiyorum ben. Buradan anneme sesleniyorum: Ben hala misafir geldiğinde uyuma numarası yapan,üşendiği için değiştirmediği kıyafetleriyle uyuyakalan,evde yemek yoksa aç yatan,saçma sapan gerçekleştiremeyeceği hayaller kuran,iş yerinde Fragile Dreams kişisine masa altından gizlice nah gösteren,acaba hayatım istediğim yolda mı ilerliyor şüphelerine düşen,dayanamayıp üstüne cıktığı kaydırağı yamultan,gece üşendiği için yıkanma işini sabaha bırakan,oyun oynarken bilincini yitirip gecesini gündüzünü şaşıran,hala idealindeki erkek tiplemesi anime tiplemelerinden oluşan bir çocuğumsuyum.Çocuk benim neyime?

Monday, September 21, 2009

Sweeney Bülent

Ne zaman kuaföre gitsem arka planda ya kral tv'den abidik gubidik sarkılar ya da 80lerden kalma aerobik müzikleri çalar.Bugün fön için uğradığım kuaför abi Leonard Cohen'den "Dance Me To The End of Love" dinliyor,eşlik ediyor ve 90kg'luk bünyesine rağmen etrafımda kelebek gibi sekerek işini yapıyordu.Çok korktum sevgili blog,benim yasantımda buraya kadarmış dedim içimden, ha ümüğümü sıktı ha sıkacak korkusuyla kaskatı oturdum koltukta.İşi bitince tuttuğu aynadan saçıma bile bakmadım,ışık hızıyla kaçtım.
Şimdi sakin kafayla düşününce saygı duyuyorum yahu.Türünün tek örneğine sık sık uğramayı düsünüyorum.Enazından kulak tecavüzü yasatmayan yerler varmış bunu öğrenmiş oldum.

Tuesday, September 15, 2009

Bi İlhan İrem vardı ne oldu ona?


Başına her ne geldiyse bu halinden daha kötü olamaz bence.

Sunday, September 13, 2009

Lovely Complex









Pazar sabahı miskinliğiyle misafirim Rüzgar hanımı kahvaltı sonrası Lovely Complex izletmek üzere pc'nin karşısına oturttum.Büyük nimet bu animefreak.tv.Eskiden serileri ve altyazılarını indirmek için anam ağlardı,simdi beklemeksizin hazıra konuveriyorum site sayesinde.Allah yapanlardan razı olsun ne diyeyim.

Biranda lise yıllarımıza döndük anime sayesinde.Kavga kıyamet komedi ikilisi tadında takıldığı en yakın arkadaşına bir süre sonra aşık olan bir kızımızı anlatıyor anime.

Hayatta pek çoğumuzun başına gelmiştir enyakın arkadaşa aşık olma durumu.Aynı anda ikinizinde dudaklarından dökülen aynı kelimeler,onunla konusurken dünyadan kopmak,yapılacak tüm aktiviteleri onsuz düşünememek,herhangi bir şeyi ilk onunla paylasma hevesi,mutluluk,üzüntü vs.
Bir yandan aradaki cinsiyet farkını gözetmeksizin kurulan iletişim sonrasında ya beni kadın-erkek olarak görmüyorsa korkusuna dönüşür.Zamanında ensesine şaplak attığınız insan ona akan romantik duygularınızı anlayamıyorsa garipsememek gerekiyor diye düsünüyorum.
Yine de ilişki dediğimiz şey havada uçuşan kalpler eşliğinde sevdiceği öpmek,sarılmak,aşk sözcükleri sarfetmekten ileri birşey.Eğer sevgilinle dost olabilirsen senelerce sıkılmadan,sorgulamadan,savaşmadan yürüttüğün bir ilişkiye kavuşabilirsin.Belki bundandır en yakın arkadaşa aşık olma sorunsalı.

Lovely Complex'te en yakın arkadaşa aşkı ilan etme probleminin yanı sıra kızımızın yaşadığı en büyük sorun aralarındaki boy farkı.Malum Japonya'nın çoğu minik insanlardan oluşmakta.172 boyla zaten insanların gözüne dev gibi görünen Koizumi kendisinden 14 cm kısa bir erkeğe(Otani) aşık olunca boy problemi hepten canını sıkmaya başlar.Tek umudu Otani'nin uzamasıyken,sağlık taraması sırasında 2cm daha uzamış olduğu ortaya cıkan Koizumi'nin 2milimetre uzadığı için sevinen Otaniyi görünce nasıl sinir krizleri geçirdiğini düşündükçe gülüyorum hala.

Türk kadını standartlarının üstünde olan boyum yüzünden yakın hissettim kendimi Koizumi'ye.Sıraların en arkasında oturma durumu,eski hayatında zürafamıydın yavrum sen espirileri,sürekli düz taban ayakkabı giyme sorunu,çok iyi bir ilişki yaşayabilecekken boy sorunu yüzünden başlamadan biten hisler misler vs..

Hadi kendi içinde bazı şeyleri aşıyorsun bu defa mahalle baskısı başlıyor" o ne la yanındakini çantan niyetine mi taşıyorsun ehi ehi","aha noktayla virgül","deveyle cüce".Yazık günah yahu,belki çok mutlu bir çifti, ne kadar kötü yönde etkilediklerinin bilincinde olmayan kötü kalpli insanlar bunlar.Takmamak lazım(ühühühühühü).

Herneyse vurdu kırdıdan sıkılan bünyeme ilaç gibi gelen bu sevimli anime 24 bölümlük bir seri.isterseniz www.animefreak.tv adresinden izleyebilirsiniz.

Size boy kaygısı olmadan yaşayacağınız bir ilişki ve bol animeli günler diliyorum.

Friday, September 11, 2009

Twitter'a attığım pati

Kim Kardashian denilen sansar suratlı,koca götlü kız krosunun gazetelerin 3.sayfa haberlerinde cıkan twitter haberlerini görmekten tiksinti içerisinde kalan bünyem nedir bu twitter merakı içerisine girdi.
Etrafımda kullanan birkaç kişiye sorup soruşturup ne olduğu hakkında kendimi tatmin edemeyince ben de gireyim kendim öğreneyim dedim.
Avea bedava mesaj olayını çıkarmadan önce aman tek mesaja sığdırayım diyeceklerimi,nerden boşluğu kırpsam,hangi kelimelerin ünlü harflerini yok etsem sefilliği birden bire hortladı benim için.Karakter sınırı koymuşlar,artık kısa cümleler kurun diyor site sahipleri.Anlatmak istediklerim bir türlü istediğim anlamı yakalayamıyor yahu.Ne zorum varsa anlatmaya çalısıyorum yinede.
Geliştirilen bir uygulamayla orada yazdıklarım aynen durum iletisi olarak feysbuk'a yansıyor enazından iki sitede efor sarfetmekten kurtuluyorum.
Sıkıcı bulduğum twitter'dan neden üyeliğimi silmediğime gelince,erdil yaşaroğlu'nun,küçük iskender'in ve serra yılmaz'ın iletilerini ilginç ve eğlenceli buluyorum.
Bakalım yeni oyuncağımdan nezaman sıkılacağım.
Üyeliğimin linki'de şuymuş : " http://twitter.com/pisice"
Hadi bakalım...

Monday, September 7, 2009

Hayatım işimdir psikopatlığından uzak ve mutlu

Bir türlü çözemedim su blog işini.Sanki hayatım boyunca programcılıkla uğrasmadım da asfalt döktüm yollara.Neyse zaten işimi de yapmıyorum artık,şikayetçi de değilim açıkçası.
İnsan yıllarca uzmanlaştığı,üstünde eğitim gördüğü mesleği bırakıp yepyeni bir işe girişiyorsa kendini farklı bir gezegene sürülmüş gibi hissediyor.Terimler,kelimeler yabancı,iş ahlakı farklı her an mal yaftası yeme korkusu..Allahtan zeka seviyeme göre dandik bir işle uğrasıyorum da rezil olma riskimi aza indiriyorum.Benim sorunum bana çok boğucu gelen bir zihniyetin ortasında günün çoğunu geçiriyor olmak.
Yazılım sirketlerinde çalısırken hersey daha farklıydı,iş sürekli ensemdeydi ama etrafımda benimle aynı zihniyete,zevklere sahip insanlar mevcuttu.Şuan maruz kaldığım orta yaşlı kadınlar,onların zevkleri ve beni içlerine çekme çalısmaları,şiddeti ozamanlar cok uzaktı.Boş anlarımızda domates salçası nasıl yapılır bebek götü nasıl pişikten kurtarılır konuşmaları yerine hangi online strateji oyununa baslamalıyız tartısmalarına girerdik.
Yine de alıştım.Başta böyle durumlarla astral seyahat yaparak baş etmeyi bile düşünmüştüm ama insanın zamanla alışamayacağı şey yokmuş.Hatta bazen coşup tansaşta et ürünlerinde indirim varmış müjdesi verip bütün odayı sevinçlere gark edebiliyorum.
Pişman değilim.Gözlerimi kapattığım zaman akan kodlardan kurtuldum,işten anlamayan şirket sahiplerinin saatte bir telefon açıp iş nezaman biter sorularından,patronun karşısında yamulmaktan,arkadaslarım geyiğin dibine vurmuşken hangi raporlamayı kullansam kabusundan,hayatı ve olayları algoritmaya döküp çözmeye çalısmaktan,yozlastım atılısım yakındır korkusundan,sürekli takip etmek zorunda kaldığım sertifika programlarından,iş yetiştirmek için sabahlamaktan ve karşılığını birtürlü alamamaktan kurtuldum.
Evet,turşu yapılırken püf noktaları nelerdir,şimdi açığımı müdüre hangisi daha çabuk ispiyonlayacak tahminleri artık beni yıpratmıyor.Zaten işten atılmam deveye hendek atlatmaktan daha zor.
İş hayatında kendimi parçalamadığım için yozlasıyorsam eğer bu benim umurumda falan değil.Hiçbir zaman işi için yaşayan ve bundan zevk alan bir insan olamadım.Saatin iş çıkışını göstermesi benim için gece uykusundan sabaha uyanan bir insanın ruh haline eş değer.Sanki yaşam iş bittikten sonra başlıyor.Ayrıca öyle işe yaramak,faydalı bir insan olmak zırvalarına da inanmıyorum iş hayatında.Hayrına mı yapıyoruz allasen?İşin içindeki para sanki önemsiz ayrıntı!Sanki o parayı hayatta özgürce istediklerimizi yapabilmek için özgürlüğümüzü satarak kazanmıyoruz.Geçin lütfen bu ayakları.Kaç kişinin mesleği dünyayı kurtarıyor,kahramanlaştırıyor ki?Ben o masa da oturmasam bir başkası elbette çarkı döndürecek.Birtek bana ait süper güçlere sahibim sanki!Peh!Tembelim ama enazından hayatımı bir baskasının sırtından geçirmeyecek kadar çalısma askına ve sorumluluk duygusuna sahibim.
Hem su anda ki meslektaslarıma göre süper iş bitiriciyim,onlardan daha fazla iş yapıyor ve sorumluluk alıyorum,eski çarkın yeni yüzü olmus gibiyim bir bakıma.Enazından iş hayatım psikolojimin .mına koymuyor artık.

Neyse benim gibi tembel hayvan kırmalığı varsa genlerinizde memur olmayı size de tavsiye ediyorum.Şimdi uyumaya gidiyorum.Herzamanki gibi 8-5 arası devrelerim tamamen açık olmayacağı için,güne aksam saatlerinde merhaba diyeceğim...

Sunday, September 6, 2009

Bilemedim

Merak beni öldürür mü?
Kedi'nin ölümü meraktan olsun!