Friday, March 26, 2010

Açık Öğretim İşkencesi

Nerden bulaştım şu açık öğretim olayına bilmem.Zaten işin var,diploman var,bu okulun sana getirisi yok denecek kadar az.Ne diye başlarsın?Amaaaan açık öğretim mezunu da kendini üniversite mezunundan sayıyor laflarım döndü beni tırmaladı.Zormuş yahu,pis işmiş.Yıllarca bilgisayar konusunda eğitim alınca,çalışma sistematiği ona göre oluşunca yeni bir bölüm,yeni dersler insanı apıştırıyor.Gerçekten dersler zor değil,ama nedense insanın ümüğünü sıkıyormuş hissiyatı oluşturuyor.O kadar çok çift dikiş espirisi yaptım ki etrafımdakilere,şimdi herkesin gözü benim alacağım notların üstünde.Tedirginim,köşeye sıkıştırıldım,sıkıldım,bahar geldi vs..
Ders çalışmaya çalışmam gerekirken kendimi değişik durumlarda buluyorum:

Köşeye kaldırılmış yazlık kıyafetlerimi çıkartıp,hepsini denemek
25 yıldır yemek yapmakla alakam olmamasına rağmen,yemek tariflerini inceleyip yapmaya çalışmak
Kitaplığımdaki kitapları kendi kronolojik sırama göre yeniden düzenlemek.
1 aydır elime almadığım fotoğraf makinasını cazip bulup fotoğraf çekmeye başlamak.
Zihnimi açsın diyerek kahve almaya çıkmak akabinde saatlerce eve dönmemek için çabalamak.
Bilgisayardaki fotoğraf,müzik,film arşivini düzenlemek.
Yoyo çalışmaları yapmak.
10 yıldır aklıma gelmeyen insanları arayıp,sormak.
Gossip girl izlemek (çaresizliğim büyükmüş).
Her gün koşarak eve giderken,aniden sosyalleşip eve girmemek.
Anlamsızca mynet oyunları oynamak.
Evlendirme programlarını izleyip,sinirlenmek(beynin geri dönüşü olmayacak yola girmesi)
Oje sürmek.
Bir cümle okuyup arkasından dersin bitmesine kaç ünite kaldı diye bakmak.
Msn'de online olan insanların iletilerini listeye dökmek.
5 dakikada bir tartılmak.
Uyumak.
Tarot destesini çıkartıp anlamsızca fal bakmak.
...
İmdaat!

Sunday, March 21, 2010

Gece Yarısı Çalan Telefonun Laneti

Çok uzun zamandır nefret ediyorum telefon kullanmaktan.Bazen nasılsın demek için arayan insanların bile telefonlarını cevaplamıyorum.Geçmişten gelen korku belki.Siktirik bir metal parçasından gelen bir sesin hayatımı hiç beklemediğim bir anda allak bullak etmesinden iğreniyorum.

Çoğu insan telefon özürlü olarak tanır beni,zaten yüz yüze olmayan görüşmeleri de hep samimiyetsiz bulmuşumdur.Saatlerce telefonda konuşan sevgililere hiçbir zaman anlam veremem.Sürekli mesaj atan insanlara sinir olurum.Belki uzaktaki,yüz yüze görüşmemin zor olduğu insanlar yüzünden taşıyorum o cep telefonunu yanımda.

Dün akşam  telefonu aksamın erken saatlerinde kapatıp göremeyeceğim bir noktaya fırlattım.Fakat gece yarısı 3'te hesaba katmadığım ev telefonu genelde romanlarda kullanılan tabirle acı acı çaldı.Cevaplayan ve arayan kişiyle konuşan kişi ablamdı.Ama yatağımda gözlerim aniden faltaşı gibi açıldı,tüylerim diken diken oldu ve o yorganın içine gömülüp sonsuza kadar cıkmamak istedim.

Yanılmamışım,2 sevdiğimiz insanın kaza geçirdiğini ve birinin öldüğünü öğrendik gece yarısı.Beynimin karıncalandığını hissettim.Daha bir hafta önce cesedini sıkıştığı için içinden söküp aldıkları arabasında görmüştüm onu,gülümsereyek birbirimize konuşmuştuk.
Bundan 15 yıl önce kapımızı koşarak çalışı ve baba olduğunu haber verdiğinde gözlerindeki o mükemmel parıltıyı hatırladım.Huysuz ve ukala bir çocuk olmama rağmen hiç şikayet etmeden günlerce beni evinde misafir edişini...Ve milyonlarca acı veren,bundan sonra gidişiyle geleceği şekillendirecek olayları..

Nefret ediyorum gece yarısı aniden çalan telefonlardan,hayatımdan bir güzel insanın daha eksildiğini öğrenmek istemiyorum artık..