“Kadınlar iki ‘X’,
erkekler bir ‘X’bir de ‘Y’ kromozomu taşırlar. Yirmi üç homolog çiftten oluşmak
şartıyla.
Hâl bu ise, kadın
milletinde kırk altı tane ‘XX’, erkek milletinde kırk altı tane mikroskobik
‘XY’ kromozomu var demektir. Sapına kadar erkek bir pala, ‘Sapına kadar erkeğiz
evelallah!’ böbürünü bu mikroskobik kimyaya borçlu olduğunu bilmez. Daha da
bilmediği, erkeği erkek yapan ‘Y’ kromozomunun erkek vücudunda bulunan ‘erkek
hücrelerindeki’ toplam DNA sayısının taş çatlasa kırkta biri olduğudur. Yani
‘Sapına kadar erkeğiz evelallah’ diye diye kaldırmış gezen bir fallus hayvanı,
kendisinin bile kırkta biri kadar erkektir en fazla. Fecaat, değil mi?
Olabilir. ‘Beterin de
beteri var.’ deyip şükretmek lâzım.
Çünkü, öbürünün
yanında fecaatten bile sayılmaz bu. Onu, yani asıl fecaati hiç mi hiç bilmez
‘erkek’ denen saf. Ben diyeyim on dokuz bin, sen de yirmi bin sene evvel,
kısaca ‘Sap Kromozomu’ da diyebileceğimiz bu taşaklı ‘Y’ kromozomu, şimdiki
cesametinden ben diyeyim on dokuz bin, sen de yirmi bin misli büyüktü. Sapına
kadar erkek diye bir yaratık varsa, o erkek bugünkü erkek değil, on dokuz -
yirmi bin sene önce yaşamış olan erkekti özetle.
Varlık, kadındır.
Dişidir yaratım
süreci, erkek değil.
Tarlayı kaldır at,
sabanı nerene sokacaksın bakalım.
“Sapına kadar
erkeksin öyle mi? Ne sapı lan? Kırk altı tanesini toplasan toplu iğne ucunun on
binde birinin kırkta biri kadar erkeksin.”
“
Gecenin bir
yarısı uykusuzluktan ölmeyi umursamayıp elimden bırakamadığım kitabıyla yatağın
içinde bana kahkahalar attıran yazar Sezgin Kaymaz. Kün’ü okuduğum esnada Yavuz’un
bu kız galiba hepten delirdi bakışlarını yakalamadım değil. Son zamanlarda
mizah dergilerinde dahi gülebilecek çok az karikatürle yazıyla karşılaşıyorum
seçici olmaya başladım sanırım.”Kün” ‘ü ablamın tavsiyesi üzerine okumaya
başladım. Telefonda mutlaka almalısın okumalısın çok eğlenceli, çok sürükleyici, ayrıca Konya şivesiyle
konuşan köpek var artık gerisini sen hayal et demişti. Konya’yı annemin köyünü
ziyaret ettiğimiz zamanlarda , abla kardeş ağzımız açık konuşulan farklı kelimeleri,
şiveyi hafızamıza işlerdik hevesle. Günlerce kullanılan lakaplara güler hatta taklit
ede ede kendi konuşmamızın da Konya şivesine dönmeye başlamasıyla annemden fırçayı
yerdik.
Beni ayrıca
güldürmüş olmasına rağmen kitap tabii ki sadece Konya şivesinden ibaret değil. Fantastik
olayların, farklı hikayelerin ustaca birleştirilmesi, birbirinden farklı
karakterler, ateisti imamı, ölüsü dirisi, namuslusu namussuzu ,öte dünya ile bu
dünyanın bir araya gelmesi .. Eğlencesi
güldürmesi yanı sıra sizi ağlatan da bir kitap Kün. Karakterler içimizden
tanıdık gibi, sanki herhangi bir sokağın başında bir tanesiyle karşılaşsanız
şaşırmazsınız.
Sezgin Kaymaz
1962 Sinop doğumlu. Kitabında Konya olduğu kadar Ankara’da var ki zaten kendisi
Hacettepe Üniversitesi İngilizce Dil Bölümünü Türkçe dersini veremediği için
terk etmiş. Ayrıca bu kadar iyi bir yazarın Türkçe dersi yüzünden okulu bırakması da çok acayip geldi
bana.Yazarın diğer kitapları Uzunharmanlar’da Bir Davetsiz Misafir (1997), Geber Anne! (1998), Kaptanın Teknesi (1999),Lucky (2000), Zindankale (2004), Ateş Canına Yapışsın (2008). Hikâyeleri: Sandık Odası (2005), Medet (2007), Ateş Canına Yapışsın (2008),
Deccal’in Hatırı ve Kısas.
Ayrıca bu yıl sürpriz bir şekilde İzmir Kitap Fuarında kendisiyle karşılaşıp
imzalı kitabını alabilme şansına eriştim. (kendisini keşfetmemi sağlayan ablama
da tabii ki) Çok mütevazı, çok tatlı ve çok değerli hoş sohbet bir yazar. Gülmeye,
elinizden bırakamayacağınız bir romana, yeni bir keşfe ihtiyacınız varsa
kaçırmayın derim. Kendisine de dediğim gibi umarım hep yazar, daha çok yazar…
2 comments:
Bu kadar övgüden sonra...(Demek ki bir bildikleri var)
tabii ilgiler zevkler begeniler farklılaşabiliyor kişiden kişiye ama ben türk yazarlar arasında İhsan Oktay Anar'ı okurken hissettiklerime benzer seyler hissettim belki siz de seversiniz )
Post a Comment