Saturday, February 12, 2011

Yağmurla Gelen

Yağmur sokaklarda asfaltları parçalıyordu ve ben artık yağmuru sevmiyordum.İfade edemediklerim,çağlar ve damlalara karışırdı içimde,içimi kemirir derin sonsuzluğa açılan
deliklere yol açardı.Kimsenin erişemediği karanlıkta ve özel.Sanki sel oldu benden koptu ve dünyaya düştü.Paylaştıklarım değerini yitirir giderdi hep,benim olmaktan çıkar bütün olurdu ve ben uzaktan eski sevdiğime nefretle bakardım.

Şemsiyesiz yürümüştüm eve kadar ve yüzüme düşen yağmur asit gibi içimi yakıyordu.Artık akmayan göz yaşlarım gibiydi,benden çalınan.Eski dostumun bana hediye ettiği devasa siyah şemsiyeyi düşündüm.Sanki gizli verilmiş bir öğüt gibi dedim fısıldayarak.Hissettiklerinden korun,seni parçalayan kendi hislerin.

Eskiden zevk aldığım her şey canımı sıkmaya başlamıştı.Sigaradan çektiğim nefes bile ciğerimden çok ruhumu yakıyordu.Büyük bir yalnızlık acısına yakalanmıştım ama aslında hiç te yalnız sayılmazdım.Ergen sorgusuyla bunun üstünde duracak değildim,alışmıştım buna da.

Günlerdir ağzımda,beynimde tadı burnumda kokusu vardı kanın.Yediğim kanlı et içimdeki isteği bastırmamıştı,kanım aksın istiyordum.Belki de insan olmaktan cıkardım böylelikle.Damarlarımda rüzgar eser,beynime erişir ve ruhumun yanışına iyi gelirdi belki.

İnsanlıktan mı çıkıyorum yoksa insanlıktan iğrendiğim için çıkmayı mı tercih ediyorum diye düşündüm.Uyum sağlamaya çalışırken kendime olan uyumumu yitirmiş ve huzurumu kaybetmiştim belki de.Çare yoktu.Nefes almaya devam etmem lazımdı ve sefil bir hayat süren sokak ayyaşlarının cesaretinin onda birine sahip değildim.Çaba kaçınılmaz oluyordu,gözlerine bakmaktan iğrendiklerimin gözlerine bakmak cezasına çarptırılmıştım.O gece yağmurun sesi beynimde,yorganı dişleyerek uyuyakaldım.

Rüyamda çimlerden yapılmış bir otoyolda koşuyordum.Binalar,orman,arabalar,ıssız ve kalabalık içiçe geçmişti.Neye yetişeceğimi bilmediğim halde birşeylere yetişmeye çalışıyordum.Yanımdan dev gibi kırmızı bir çalar saat yuvarlandı,hızı yetişebileceğimin çok üstünde.Herşey çok mantıklı ve aşırı derecede mantıksızdı.

Yanımdan hızla takım elbiseli bir adam geçti ve aniden önümde durdu.Yolumu kesen adam takım elbiseli bir tavşandı ve köstekli saati kırılmış,cebinden aşağıya doğru sallanıyordu.Alice harikalar diyarındaki tavşandı üstelik ve zamanımı çaldığı için huzursuzdum.Meşgul olması gereken oydu fakat rolleri değişmiştik.

"Ne istiyorsun" dedim."Dur bakalım" dedi "koşmana gerek yok.Hem neye yetişmeye çalışıyorsun allah aşkına?"

Soru başından beri aklımdaydı fakat cevabını bilmiyordum.Sıkılmış gözlerle izliyor aynı zamanda yanıt vermemi bekliyordu.

Bilmiyorum dedim,sadece koşmam gerekiyor.Yanıtını yolun sonunda bulacağım.
Seni aptal dedi kolumdan tutarak yolun kenarındaki devasa ağacın altına sürükledi.Otur bakalım.
Yolun sonunda hiçbir şey bulamazsın.

Sinirlenmeye başlamıştım.Ne demek bulamam?Boşuna mı koşuyorum bütün yolu?

Gözlerini devirerek dalga geçti."İşin özünü yanlış anlamışsın.Zaten insanlar büyüdükçe aptallaşırlar,keşke biraz farklı olsaydın diğerlerinden.
Yol zaten istemesen de biter,bazılarına hızlı bazılarına yavaş.Bunun için çabalamana gerek yok.Sadece yürü yeter.Yolun sonunda bulacağın,yolda elde ettiklerinden ibaret olacak."

Her zaman yaptığım muhalifliğimi bir kenara bırakarak ne demek istediğini düşündüm,düşünürken söylediklerine cevap vermeye yeltenmedim,vedalaşmadan uzaklaştı yanımdan.
Önümde arkadaşlarım,insanlar,yaşadıklarım,geçmişim sanki seri üretim yapan bir makinanın raylarında paketlenmeye hazırlanan ürünler gibi yolun üstünden akıyordu sona doğru.

Paketlenmek dedim kefenle veya tabutla.Sevimsiz bir hediye paketinin başına gelenler gibi ortalıktan aceleyle kaldırılmak.
Peki intihar?Paketin içinin boş kalması mı?Belki de benden ayrı bir ben gelecekte oturmuş geçmişten gelecek o paketi bekliyordur.

Çimlerin üstüne uzanıp gözümü yoldan çevirdim.Islaktı her yer ve sonsuz yeşildi.Yağmur dedim hep peşimde.Yağmurdan nefret etmediğim zamanları anımsamaya çalıştım bir süre.Neden insan mutsuzluklarını efsaneleştirir de arada yaşadığı mutlulukları da öğütür?Yorgunluk mu yolu eli boş bitirmenin sebebi yoksa korku mu?Öğrenmenin,büyümenin,olgunlaşmanın tadından vazgeçip hareketsizce hayatı izlemeye ne zaman başladım acaba?

Rüyam çalan saatle beraber sabaha gözlerimi açmamla son buldu.Sorular,düşünceler tükenmemiş,cevap bulamamış,koşmam için beni zorlayan sebepler hala peşimi bırakmamıştı.
Burnumda ıslak toprağın kokusu ve bir bardak suya eşlik eden antidepresanla hayat(koşu) yeniden başlamış oldu.

3 comments:

Rüzgarın Rüyası said...

"Hissettiklerinden korun,seni parçalayan kendi hislerin."
:)
Siyah şemsiye kalbini de asit yağmurundan korur...Verirken söylemeyi unutmuş muyum? Tüh...:)

arinna said...

Kalbimi koruyan siyah şemsiyeyi tılsımlayan dostumun güzel ruhu aslında :)

Rüzgarın Rüyası said...

Eheheheh.O değilde kar kıyamet demedik şemsiyeyi de kanatçı yolunda kırdık :D